|
Gaziantep yada yakın
geçmişteki telaffuzuyla Ayıntab adı, Şehrin tarihi kadar eski değildir. Şehir,
Cumhuriyet öncesi yıllara kadar Ayıntap ( Ayıntab ) adıyla anıla gelmiştir. Bu
adın benzerine ilk kez Haçlı Seferlerine dair kroniklerde rastlanmaktadır.
Urfalı Mateos ve Papaz Griro'nun, 1124 – 1155 yılları arasındaki seferlerde,
Arapların Ayıntab adını verdikleri şehirden Hantap ( Hamptan ) diye söz ettiği
anlatılmaktadır. Arapça “ parlak pınar ” anlamına gelen Ayıntab, Ermeni
kaynaklarında Anthapt olarak geçer. Gaziantepli tarihçi Bedrüddin
Ayni'nin ifadesiyle Antep'in eski adı “Kala-i Füsus”dur. Kala-i Füsus “Yüzük
Kalesi” demektir. Bedrüddin Ayni'ye izafe edilen rivayete göre buranın kötü bir
hakimi varmış. Birçok uygunsuz işler yaptıktan sonra ettiklerine pişman olmuş ve
tövbe etmiştir. Adı Ayni olduğundan, halk “Ayni tövbe etti” demiştir. Bundan
ötürü şehrin adı “Ayni Tövbe” Ayni tap olarak kalmıştır.
Bir diğer
rivayette ise; AYINTAP adını, suyunun güzelliğinden ve bolluğundan dolayı aldığı
söylenmektedir. Zira, “ayın”; pınar, kaynak, suyun gözü anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla “tab”; güzel pınar ve güzel kaynak manasını ifade etmektedir. Yine
ayrıca “Ayıntap” adındaki, “tab” ; güç ve takat anlamına gelmektedir. Şehre
suyunun bolluğundan dolayı da bu ismin verildiği söylenmektedir.
İslam
egemenliği sonrasında Ayıntab adı giderek Ayıntap'a dönüşmüştür. Fransız
kuvvetlerine karşı şehrin, savunmasını bu uğurda verdiği 6317 şehide rağmen
yılmadan, cesaretle sürdürmesi ve eşsiz bir direniş göstermesi nedeniyle 6 Şubat
1921 tarihinde T.B.M.M. tarafından “gazilik” unvanına layık görüldüğünden
“Gaziayıntab” olmuştur. 1928 yılında ise, şehrin adı GAZİANTEP olarak
değiştirilmiştir.
Gaziantebin ilk
uygarlıkların doğup geliştiği Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunması, ayrıca
güneyden ve Akdeniz'den gelip doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağında
oluşu ilin tarihinin çok renkli olmasını sağlamış, dolayısıyla tarih öncesi
çağlardan beri insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri olmuştur.
Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunması, Gaziantep'in önemini artırmış ve
canlılığının sürekli olmasını sağlamıştır.
Gaziantep tarihinin devreleri
Paleolitik, Kalkolitik, Neolitik dönemler, Tunç Çağı, Hitit, Med, Asur, Pers,
İskender, Selökidler, Roma ve Bizans, İslam ve Türk devirleri olarak
sıralanabilir. Bu dönemlerin izlerini günümüzde açık bir şekilde görmek
mümkündür.
Gaziantep yöresinde adı bilinen ilk yerleşim merkezi, Dolike
( Doliche - Dolikhe ) şehridir. Gaziantep'in 10 km. kuzeyinde, Dülük köyü
yakınlarındaki bu yerleşim yerinin adı, Bizans kaynaklarında Diba ( Daluk )
olarak geçmektedir. Dülük adının da bu sözcükten kaynaklandığı belirtilmektedir.
Gaziantep'te yapılan kazı çalışmaları sonucunda bu bölgede tarih Öncesi
devirlere ait kültür izlerine rastlanılmıştır. Bu kazı çalışmaları ile birlikte,
bölge tarihinin Alt Paleolitik (Eski taş) dönemine kadar uzandığı ortaya
çıkmıştır. Geçimlerini avcılık ve balıkçılıkla sağlayabilen dönemin insanları,
araç ve gereçlerini taştan yapmışlardır. Kullanım amacına göre çeşitli
biçimlerde geliştirilen bu araçların çoğu el baltalarıdır. Taşın yanı sıra
bakırın da kullanılmaya başlanmasıyla ayırt edilen Kalkolitik (Bakırtaş) dönemi,
yörede Sakcagözü ya da Coba Höyük diye bilinen yerleşim yerleri temsil
etmektedir.
Mezopotomya'nın “ Tel Halal “ ve “ El Obeyd “ boyalı
çanak-çömleği burada da görülmüştür. Gaziantep'te Kalkolitik döneme oranla daha
ileri bir yerleşmeyi temsil eden İlk Tunç Çağ buluntularına, Gedikli, Tilmen
Höyük, Sakçagözü, ve Zincirli kazılarında rastlanmıştır.
Özellikle
Tilmen Höyükteki kazı çalışmaları sonucu bulunan ev ve yapı kalıntıları, Tilmen
Höyük'ün M.Ö. 3000'in sonlarında yoğun nüfuslu bir yerleşim yeri, belki de bir
krallık olduğunu göstermektedir. Boğazköy'de ( Hattuşaş ) bulunan Naram Sin
tabletlerinde Amanos bölgesindeki bir kraldan söz edilmektedir. “ Sedir
ormanlarıyla kaplı dağların kralı İskippi “ diye tanımlanan kişi, İslahiye
bölgesi kralı; Tilmen Höyük ise bu krallığın başlıca kentlerinden biri, büyük
bir ihtimalle başkentidir.
Sakçagözü, Tilmen Höyük, Zincirli, Yesemek ve
Karkamış'ta yapılan kazı ve araştırmalar, Gaziantep Bölgesinde M.Ö.1800-1700
yılları arasında 20 küçük krallığın oluşturduğu büyük bir devletin varlığını
ortaya koymuştur.
Hititler döneminde Gaziantep yöresinde önemli kültür
merkezleri de oluşmuştur. Bunların en önemlileri Karkamış, Zincirli ve
Sakçagözü'dür.
Gaziantep bölgesinde M.Ö. 1800'de Hititler ile başlayan
tarihi devirleri M.Ö.85O- 612 yılları arasında Asurlular, M.Ö. 612-333 yılları
arasında Medler ve Persler, M.Ö.333- M.S.395 yılları arasında Helenistler, M.S.
395-638 yılları arasında ise Bizanslılar dönemi olarak devam etmiştir.
Gaziantep yöresinin
İslam ordularıyla tanışması Hazreti Ömer zamanına rastlar. Ganemoğlu İlyas
kumandasındaki İslam orduları, 638 yılında Gaziantep ve Hatay'ı Bizanslılardan
alırlar. Bizans'ın kötü idaresinden bunalan halk, İslam Fütuhatı karşısında
Bizans devletini yalnız bırakır. Böylece Anadolu'da Antep ve Hatay Müslümanlar
tarafından fethedilen ve İslam halklarının ilk yerleştirildiği bölgeler olarak
tarihe geçerler.
Abbasi halifelerinin güçlü oldukları 750 – 868 yılları
arasında Abbasiler, Anadolu'da Bizans sınırı boyunca uzanan Avasım adında bir
eyalet kurmuşlardı. Orta Asya'dan yeni bir Türk yurdu edinmek amacıyla ayrılan
Oğuz ( Türkmen ) boyları, batıya doğru göç etmeye başlayarak, Avasım Eyaletinin
bir parçası olan Antep yöresine gelmişlerdi. 1071 Malazgirt Meydan savaşından
kısa bir süre önce Gaziantep yöresinde küçük Türkmen beylikleri oluşmuştu.
Abbasi halifelerinin gücü azalınca, Gaziantep yöresi Türk, Arap,
Hıristiyan halk toplulukları iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde ise Mısır
Tolunoğlu Devleti (868-905), Mısır Fatımileri ( 968-1022 ), Halep ve Musul
Atabeyleri ve Türk Beyleri yönetiminde kalmıştı.
OSMANLI İDARESİNDE
ANTEP ( 1516-1919 )
Antep 'in Osmanlı İmparatorluğuna Katılması (
20.08.1516 )
Antep Halkı 1516 yılında Yavuz Sultan Selim
kumandasındaki Osmanlı Ordusunu, Antep yöresine geldiği zaman, sevinçle
karşılar. Antep Kalesi muhafızı Yunus Bey, kalenin anahtarını 20 Ağustos 1516
günü törenle Osmanlı Hükümdarına verir. Kilis yakınlarında Memlûklarla yapılan
Mercidabık Meydan Savaşında Antep halkı, Osmanlı Ordusu saflarında savaşır.
Böylece Antep yöresinde Osmanlı yönetimi başlar.
Osmanlı İmparatorluğu
diğer Türk– İslam devletleri geleneklerine uyarak, Antep yöresi halkının iç
işlerine karışmazı. Gaziantep ve çevresindeki şehirlerde ticaret ve sanayi
gelişmeye devam eder Bu devirde zengin vakıf kuruluşları, esnaf birlikleri,
sosyal yardım kurumları, medreseler ve köy aşiret oymaklarının düzenli
çalıştıkları, Gaziantep Müzesinde 175 büyük cilt halinde saklanan Gaziantep
Şer'i Mahkeme Sicilleri'ndeki belgelerde yer almaktadır. Türkler tarafından
vakıflar yoluyla bir çok medrese, kitaplık, han, bedesten, çarşı, kastel, hamam,
su yolu, cami gibi topluma hizmet eden tesisler ve binalar inşa edilir. Bu
dönemde transit ticaret önem kazanır ve sanat kolları gelişir.
Ayıntab şehri tümüyle
32 mahalledir. Toprak ve kireç örtülü bayındır, bakımlı, yüksek saraysı evleri
vardır. Tümüyle yüz kırk mihraplı; yoğun cemaate sahip, Arasat Meydanındaki
Boyacıoğlu Camii ve çarşı içindeki Tahtalı Cami, sanatlı, ferah büyük kubbeli ve
görkemli yapılardır. Ayıntab'ta 300'ü aşkın sarayın özel hamamı vardır. Tümüyle
3900 dükkanlı büyük bir çarşıya, açık artırmayla satış yapan pazarlara sahiptir.
İki bedesteni, çarşısı ve saraçhanesi üstleri örtülü kagir, sağlam, sıradüzeni
içinde süslü dükkanlardır. Tamamı tamamına 70 çeşmesi var. Fakat onlara hiç de
gereksinme duyulmaz. Her eve hayat ırmağı denginde sular akmaktadır. Her ev,
bağı, bahçesi, fıskiyeli havuzları, cennet ırmağı suları ile çeşit çeşit servi,
çınar, söğüt, kavak ve diğer meyve ağaçları ile donatılmış irem bağını andırır.
Bağları, bostanları, gül bahçeleri geniş örgüden kafese alınmış çok verimli
olmakla Ayıntab ucuz ve şirin bir şehirdir. 1648'de gördüğümüz şehir bu kez nice
mahalle, han, cami ve dükkan kazanarak büyük bir gelişme göstermiş, Tanrıya
şükürler olsun ki bu gelişmesini sürdürmektedir.
Şehir, yüksek bir
düzlükte ve yer yer bayırlar üstünde kurulduğundan suyu ve havası da güzeldir.
Bir çok hanları var ama en görkemlileri ve en ünlüleri Mustafa Paşa Hanı, Pekmez
Hanı, Tuz Hanı, İki Kapılı Hanı, Börekçi Hanı, Arasdat Hanı'dır. İki tane de
imareti (aşevi) var : Gelen gidene aylar yıllar bol ve minnetsiz sofralar
açarlar. Tümüyle kırk tekkesi olup, hepsinin en görkemlisi en çok donanmışı,
yiyeceği bol ve hoş yapılısı Mevlevi Tekkesi'dir. Türkmen Ağası Mustafa Ağa
yapısı olup, IV.Murad'ın silahtarı Mustafa Paşa'ya bağışlanmıştır. Tekke 40-50
yoksul hücresiyle çevrilmiş, yüksek kubbeli baştan başa ham ve işlenmiş
mermerlerle döşeli haremi, haremin ortasında büyük bir havuzun başında rengarenk
üzüm salkımlarını andıran süslü avizelerle donalı çardağı olan büyük, sağlam,
görkemli bir yapıdır. Bakımlı, bezeli, temiz caddeleriyle kent gerçekten
şirindir. Yer yer ( suk-i sultanisi ) açık artırmayla satış yerleri Halep tarzı
kagir binalardan oluşmuş çarşıları vardır. Ama bu övdüğümüz yerler tümüyle kale
içindedir. Her sokak başında kapıcıların açıp kapattıkları kale kapısı kadar
sağlam kapılar vardır. Geceleri tüm sokaklar kandillerle aydınlatıldığından
bekçiler gruplar halinde rahatlıkla sokaklarda kol gezerek görevlerini yaparlar.
Şehrin ortasındaki kocaman bir kaya üstüne yüksek, görkemli ve dairevi
bir kale oturtulmuştur. Kale çok sağlamdır. Kaleyi çevreleyen hendek 1300
adımdır. Eni 40, derinliği 20 arşın kesme kayadan oyulmuştur. Bunların üstüne
her biri ayrı sanat ve mimari üslûpla belli aralıklarla sıralanmış, çok güzel
kuleler oturtulmuştur. Bin bir bedeni olan kalenin temelindeki kayaların içinden
yine dairevi bir biçimde kaleyi çevreleyen ve hendeğe bakan mazgal delikleri
açılmıştır ki, hendek kenarına kuş bile konmaz.
Kalenin batı kapısı,
yedi katlı demirden bir kapıdır. Kapı aralıklarından çeşitli savaş araç ve
gereçleri, silahlar, demir açma kafesleri, saçma topları vardır. Kale silah ve
askerlerle donatılmış, baca benzeri nefesliklerle havadar bir oturma yeridir.
Çoğunlukla, halkı Havrani kürk, çuha ferace, elvan boğası, kavukla
küllah üstüne beyaz sarık sararlar. Yörede kafir hiç yoktur. Güzel kadınları pek
çoktur. Hepsi de sarı çizme giyer, başlarına sivri gümüş taç takınır, beyaz
çarşafa bürünürler. Nazik, arlı, edepli, çarşıya çıkmaları ayıp sayılan
hatunları vardır. Üzüm şerbet içen, tatlı dilli, garip, dost, bilgili,
anlayışlı, halim selim insanları vardır. Kahvelerinde hoş söyleşilerle insanları
kendilerine çekerler, hatta özendirirler. Bu söyleşilerini bağ ve bahçelerdeki
yeme ve içmelerle daha da renklendirdiler.
Şehrin defterde yazılı öşür
veren 70 000 bağı vardır. 9 346 000 kökten oluşmakla pek ünlüdür. Şehri
çevreleyen dağlar tümüyle bağdır. Halkı çok sağlıklıdır, şehrin yeme, içme
dışındaki yönlerini de överler. Buranın alemi bezeyen kırk çeşit üzümü, binlerce
tulum pekmezi, bademli ve şamfıstıklı tatlı (köftürü) sucuğu, pestili vardır ki,
Arab'a, Acem'e ve Hindistan'a kadar gönderilir. Tüm halkı tatlı yediğinden tatlı
dillidir. Ama dillerinde pelteklik vardır. "r" sesiyle, "k" seslerini doğru
çıkaramazlar.
Yöre nar, incir, dut, şeftali, zerdali, kayısı, beyaz
ekmek ve yoğurduyla dünyaca ün kazanmıştır. Yine elvan boğası, Ayıntap eğer, yay
ve gedelesiyle ünlü bir kenttir. Cennet bağlarına örnek öyle bahçeleri var ki,
yalancı ve ölümlü dünyaya özgü "İrem"ler sayılırlar. Bunların içinde, en
bakımlısı, en zengin ve donanmışı Musulluoğlu bahçesidir. Kısacası bu şehri
anlatmaya, ne dil ne de kalem yeter. Dünya yüzünden geniş bir ili, göz alıcı
büyük yapıları her yerden aranan eşyası, birçok mezraları, bolluk ve
verimliliği, bitimsiz yiyecek ve içecek pınarları ve ırmaklarıyla burası "Şehr-i
Ayıntab-ı Cihan" (Dünyanın Gözbebeği Şehri)" dir.
Osmanlı yöneticileri
yerli sanayinin korunması için tedbirler almaz: aksine Avrupalıların ve
azınlıkların az gümrük vergisi vererek daha ucuza mal satmalarına izin verir.
Türk halkından ve esnafından alınan ağır vergiler sebebiyle Avrupa mallarından
daha pahalı hale gelen yerli sanayi ürünleri satılamadığından, yerli sanayi
çökme noktasına gelir.
1610-1838 yılları arasında Gaziantep'te, birçok
esnaf ve halk ayaklanması olur. Şer'i Mahkeme sicillerindeki belgelerden,
Osmanlı idaresinin yanlış kararlar alması sonucunda, bu dönemde sanayi ve
ticaretin gerilediği, köylülerin dağlara çekildiği, azınlıkların ekonomik
anlamda hızla güçlendiği anlaşılmaktadır.
İç güvenliği bozulan Osmanlı
idaresindeki Türk olmayan halklar, kıtlık yıllarında Antep yöresine ani
yağmalarda bulunurlar. Saldırılar 16.yy.dan Cumhuriyet devrine kadar kısa
aralıklarla 400 yıl devam eder. Bu saldırıların en önemlileri 18. ve 19.
yüzyıllarda Suriye'deki Muvaliler, Aneze, Rişvan, Ketiken ve Arap Aşiretleri
tarafından düzenlenir.
17.yy.da Kilis çevresinde Canpolatoğlu ailesinden
vali ve paşalar Osmanlı Devletine karşı zaman zaman ayaklanırlar. Bunlardan
Hüseyin Paşa ve Ali Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrı bir devlet kurmak
isterler. Ayrı para bastırır. Hutbede isimlerini okuturlar. Halep civarında
bağımsız devlet kurmak isteyen Canpolatoğlu etrafında Türk olmayan topluluklarda
birleşir. Antep halkı, Osmanlı Devleti'nin yanında yer alır.
Mısır
Kuvvetleri Karşısında Antep Halkının 8 Yıl Süren Savaşları ( 1832 ... 1839 )
19. yüzyılın başlarında Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa, Antep bölgesi
halkının Osmanlı Devleti idaresinden hoşnut olmadığını biliyordu. Osmanlı
hanedanını devirmek amacıyla oğlu İbrahim Paşa kumandasındaki bir orduyu Güney
Anadolu'ya gönderir. Mısırlılar Anadolu'yu Türkçe konuşan askerlerle ele
geçirmeye çalışırlar. Bu amaçla Mehmet Ali Paşa 8 yıl boyunca Antepli, Kilisli,
Hataylı, Çukurovalı Türk gençleriyle ordusunu güçlendirmek için çabalar. Mehmet
Ali Paşa'ya boyun eğdikleri takdirde, milli birlik ve beraberliğin, Arap kültürü
ile bozulacağını anlayan Güneydeki Türkmen oymakları, Mıksır ordularına karşı
direnirler. Bir direniş esnasında mısırlı yöneticiler 400 Antepli 'yi kılıçtan
geçirerek cezalandırdılar.
Bu savaşlarda Osmanlı Ordusu, Antep halkına
yardım edememiş, üstelik Nizip'te Mısır Kuvvetlerine yenilmiştir. Antep halkının
direnişini anlatan Şer'i Mahkeme Sicilleri, destanları ve hikayeleri, 8 yıl
savaşlarının 1920 yılında Fransızlara karşı yapılan savunmadan çok daha zor
şartlar içinde geçtiğini göstermektedir. Bu savaşlarda Osmanlı Kültürünü savunan
medrese çevresi tarafsız davranırken, Türk Kültürüne bağlı halk kitleleri Mısır
Ordusuna karşı çıkmış ve onları Güney Anadolu'dan çekilmeye mecbur etmişlerdi.
Karabıyıklı Olayı
İşgal döneminde Gaziantep bölgesinde motorlu ve atlı araçların
geçmesine en elverişli Kilis-Antep-Maraş yoluydu. Suriye'den hareket eden
Fransız işgal kuvvetleri, takviye birlikler ile erzak kolları trenle Kilis
yakınında bulunan Katma İstasyonu'na ve takiben Kilis-Antep yolu ile Antep'e
geliyorlardı. Antep'ten hareket eden Fransız nakliye kolları sarp tepelerden
geçerek Maraş'a gidiyorlardı.
Aralık 1919'da Antep-Maraş ve
İslahiye-Maraş karayollarında Fransız nakliye kolları devamlı olarak Türk
çetelerinin baskınlarına uğramaya başlamıştı. Maraş'ta Türkler gizlice savaşa
hazırlanıyordu. Böylece ilk savaşlar düşman birliklerinin gelip geçtiği yollar
üzerinde başlamıştır. Antep-Maraş karayolu üzerinde Fransız birlikleri öldürücü
darbeyi 20 Ocak 1920 tarihinde Karabıyıklı'da Karayılan Çetesi vurmuştur.
Karabıyıklı baskını Antep-Maraş yolunu Fransızlara kapatmıştır. Bu
baskın tam bir zaferdi. Karayılan ismi bu olaydan sonra Gaziantep bölgesinde
bilinir olmuştu.
Antep'te bulunan Fransız birlikleri Maraş'a gitmeye bir
daha teşebbüs edemediler. Karabıyıklı baskını sonucunda Maraş-Antep kararyolunun
önemli kısmı tamamen Türklerin eline geçmişti. Bunun sonucunda Kuvâ-yı
Milliyecilerin Antep ile Antep-Kilis yolu üzerinde faaliyetlerinin artırmaları
kolaylaşmıştır.
Şahin Bey'in Antep-Kilis Yolundaki Faaliyetleri
Fransızlar, başlangıçta Antep'lilerden pasif direniş görüyorlardı.
Antep ve köylüleri, Fransızlar ve Ermenilerin tahıl ve tahkimat ihtiyaçlarının
karşılanmaması amacıyla erzak ve kereste satmıyorlardı. Antep'ten erzak tedarik
edemeyeceklerini anlayan Fransızlar, yiyecek maddelerini diğer bölgelerden
getirmek zorunda kaldılar.
Fransızlar, ikmallerini devamlı olarak
Antep-Kilis yolunu kullanarak yaptıklarından burası önem taşımaktaydı. Heyet-i
Merkeziye aldığı tedbirlerle Maraş yolunu Fransızlara kapattıktan sonra
Fransızların tümen karargahı olan Katma'dan ve Kilis Garnizonu'ndan Antep'e
gelecek yardımlar önlenmiştir.
Antep-Kilis yolunun müdafaası görevi ilk
önce Mısırzade Nuri Bey'e verilmişti. İşte, tam bu sıralarda Şahin Bey Antep'e
gelmişti. Şahin Bey'e bu lakap halk tarafından verilmiştir. Asıl adı Mehmet
Sait'tir. 1877'de Gaziantep'in Bostancı Mahallesinde doğmuş, 1899'da Yemen'e er
olarak gitmiştir. Yemen'de vazifesinde gösterdiği başarı neticesinde başçavuş
olmuştur. 1911'de Trablusgarp Savaşlarına gönüllü olarak katılmıştır. Balkan
Savaşlarında, Birinci Dünya Savaşında Çanakkale, Romanya, Filistin cephelerinde
savaşmıştır. 1917 Ekim'inde ise Sina Cephesinde görev almış ve rütbesi
teğmenliğe yükselmiştir. Bu arada İngilizlere esir düşmüş ve Mısır'da Seydi
Beşir Kampı'nda Aralık 1919'a kadar kalmıştır. Mütarekeden sonra İngilizler Türk
esirleri serbest bırakmışlar ve Şahin Bey de 13 aralık 1919'da İstanbul'a
gelmiştir. Ali Rıza Paşa kabinesinde Harbiye Nazırı olan Cemal Paşaya müracaat
ederek Antep'e yakın olan Birecik İlçesi Askerlik Şube Başkanlığı'na tayin
olmuştur. Bu esnada Fransızlar, Antep'teki konumlarını güçlendirmek için
Katma-Kilis-Antep yolu ile takviye kuvvetleri getirmekte ve bu yol üzerinde
serbestçe hareket etmekteydiler.
Antep Savunması'nı her şeyin üstünde
tutan Şahin Bey, Çapalı Köyüne giderek burayı merkez yaptı, 100 kişilik bir
kuvvet oluşturdu. Bir süre sonra Ulamasere gibi üç önemli yerde siperler
kazdıran Şahin Bey, yolun kontrolünü tamamen sağladı.
3 Şubat 1920
tarihinde Kilis'ten Antep'e hareket eden iki bölüğün himayesindeki 150 arabalı
bir Fransız erzak kolu Şahin Bey kuvvetleri tarafından Kertil'de pusuya
düşürülerek geri dönmek zorunda bırakılmıştır.
4 Şubat 1920'de Kilis
yoluna hakim olan milli kuvvetler telgraf hatlarını tahrip ederek, Fransızların
Kilisler olan her türlü irtibatını kesmişlerdi. Bu esnada Antepliler, bir
taraftan Şahin Bey'e cephane ve erzak göndermekte, diğer taraftan şehir içi
teşkilatının tanzimine çalışmaktaydılar.
Fransızlar, 18 Şubat ‘ta bu
yoldan geçmeyi bir daha denediler fakat Şahin Bey kuvvetlerince mağlup edilerek
Kilis'e geri çekildiler.
Şahin Bey'in Şehit Düşmesi
Fransızlarla ilk önemli çarpışma, Kızılburun tepelerinde, Kilis
Kuvâ-i Milliye kuvvetlerinin de işbirliği ile yapıldı. İkinci büyük çarpışma,
Kertil civarında oldu. Fransızlar Türk birliklerinin bulunduğu sahaları top
ateşi ve makineli tüfek yağmuruna tutmaları üzerine Türk birlikleri çekilmek
zorunda kaldılar. Savaşın üçüncü gününde, Şahin Bey hiç uyumamıştı. Oradan oraya
koşarak kuvvetlerinin direniş gücünü artırmaya çalışıyordu.
Fransızlar
Şahin Bey'in kuvvetleri üzerine son kez top ve makineli tüfeklerle saldırdılar.
Top ve mermi yağmuru altında sadece tüfekle karşı koymanın ölümle
neticeleneceğini anlayan Şahin Bey'in kuvvetleri geri çekilmeye başladı. Şahin
Bey'in yakınında bulunan arkadaşları birlikte çekilmek için Şahin Bey'e ısrar
ettiler. O, çekilmeyi her defasında reddetti. Elmalı Köprüsü taşlarını kendine
siper ederek Fransızlara ateş etmeye devam etti. Şahin Bey Fransız piyadelerinin
süngü darbeleri altında 28 Mart 1920 tarihinde şehit düştü. Onun şahadeti
üzerine Milli Kuvvetler daha gerilere, Antep kuzeyine doğru çekildiler.
Şahin Bey'in şehit olması ve Türk Kuvvetlerinin yenilgiye uğraması
Anteplileri çok üzmüştü. Fakat bu sırada Kılıç Ali Bey'in Antep'e gelişi,
Anteplilerin maneviyatını yeniden yükseltti. Mustafa Kemal'in emri üzerine
Sivas'tan hareketle Maraş'a gelmiş olan Kılıç Ali Bey, Antep Heyet-i
Merkeziye'sinin isteği üzerine buradan Antep'e gönderilmiştir. Antep'teki Milli
Kuvvetlerden Kilis'te Kamil Polat, Nizip'te Habeş, Urfa'da Ali Saip Bey ve
Pehlivanzade Nuri'nin milis kuvvetleri bulunuyordu. Bunların bir komuta altında
birleştirilmesini planlayan Kılıç Ali, Antepliler'in savunma gücünü artırmıştır.
Mağarabaşı Savaşı ( 26 Nisan 1920 ) ve Kuşatmanın Kaldırılması
26 Nisan 1920 sabahı şehrin doğu kısmını kuşatan Albay Normand
birlikleri Mağarabaşı semtini aralıksız bombalarken, aynı anda iki tankın
desteği altında 400 kişilik bir Fransız kuvveti Nizip yolu üzerinden şehrin doğu
cephesine taarruz başlattı. Küçük çaplı top ve makineli tüfeklerle donatılmış
tanklar, Türk siperlerine en yakın mesafelere kadar sokularak ateşe başlayıp
piyadelerin ilerlemesini sağlamışlardı. Ancak tanklarından biri
arızalanan
ve fazla ilerleyemeyeceklerini anlayan Fransızlar, daha fazla kayıp vermemek
için geri çekildiler.
Kurbanbaba Taarruzu
Fransızların
işgalinde bulunan mevkiler içinde askeri bakımdan en önemlisi Kurbanbaba
Tepesi'ydi. Bu tepe, hem Fransız karargahının bulunduğu Kolej'e, hem de Mardin
Tepeye hakim bir vaziyettedir. Stratejik bakımdan önemli olan bu tepenin ve
civardaki tepelerin elde edilmesi gerekiyordu.
2 Mayıs 1920 günü şafakla
Fransız cephesine taarruza başlandı. Fransızların şiddetli karşı koyması
karşısında ara verilen taarruza saat 15'de yeniden ve daha şiddetli bir şekilde
başlandı. Akşama yakın siperlere girildi. Yapılan süngü çatışmasından sonra
Fransızlar Mardin Tepe istikametinden geri çekilmeye mecbur bırakıldı.
FRANSIZLARLA MÜTAREKE DÖNEMİ
Fransızlar Suriye, Kilikya
ve Güney Anadolu Bölgesini işgal ettikten sonra, Adana bölgesinde çok güç
durumlara düşürülmüştü. Maraş'ta ve Urfa'da yenilgiye uğratılan Fransızlar,
buralardan çekilmek mecburiyetinde bırakılmıştı. Antep'te şehir içerisinde çok
ciddi direnmeler karşısında Fransız kamuoyu; Anadolu Hükümeti ile irtibata
geçilmesini istedi. Fransa'da çıkan L'information Gazetesi Anadolu Hükümeti ile
doğrudan ilişkiye geçilmesini öneriyordu.
Mütareke ile birlikte Antep'te
normal hayata dönüldü. Dükkanlar açıldı, herkes iş ve gücü ile uğraşmaya
başladı. Ermeni cemaat meclisi toplanarak, bundan böyle Türklerle iyi geçinmeye
ve Fransızlara yardım etmemeye karar verdi. Bu kararlarını hükümete bildirdiler.
Antep'in Fransızlar Tarafından II. Kez Kuşatılması
Fransızlar, 11 Ağustos 1920'de Antep halkına gönderdikleri bir
bildiri ile şehrin iki saate kadar kayıtsız şartsız teslimini ve bütün hükümet
memurlarının, Kuvâ-yı Milliye Komutanının, Heyet-i Merkeziye üyelerinin ve diğer
ileri gelenlerin Fransız Komutanlık karargahına gelmelerini, bütün kuvvetlerin
silahları ile birlikte teslim olmalarını bildirdiler. Fransızlar; Antep halkı
isyan ettiği için ceza olarak 1,5 milyon altın lira tazminat istediler. Kabul
edilmediği takdirde şehre büyük kuvvetlerle saldıracaklarını ve şehri topa
tutacaklarını bildirdiler.
Antepliler tarafından kabulüne imkan olmayan
bu şartlara karşılık Kuva-yı Milliye Komutanı Özdemir Bey “ Sizin bayrağınızın
altına girecek hiçbir Türk düşünemiyorum. Antep halkı ya ölmeyi yada vatanını
kurtarmayı kendisine bir düstur olarak kabul etmiştir.” demiştir.
Fransız kumandanlarına bu cevap verildikten iki saat sonra
mutasarrıflığa ikinci bir resmi nota gönderildi. Bu notada şehrin derhal teslim
olması, ayrıca Fransızların mertliğinden, alicenaplığından, maksatlarının halkın
refah ve saadeti olduğundan bahsedilerek şehrin teslimine işaret olmak üzere
kalenini güney burçlarından birine beyaz bayrak çekilmesi istenmekteydi.
Aynı gün Antep Heyet-i Merkeziye'sine Kılıç Ali bey tarafından bir
telgraf geldi. Bu telgrafta bölgeye yeni kuvvetler sevk edileceği
bildirilmekteydi.
“Antep Heyet-i Merkeziye'sine”
Büyük Millet
Meclisi
Gayet Aceledir.
Mümkün kuvvetlerin yola çıkarılması için
lazım gelenlere emir verilmiştir. Bu kuvvetlerin vusulüne kadar aman
kardeşlerim, fevkalade sebat, metanet ve mukavemet gösteriniz. İnşallah muvaffak
olacaksınız. Cümlenize muvaffakiyetler temenni ederim fedakar kardeşlerim.
16 Ağustos 1336
Kılıç Ali
Yayınlanan bildiriyi
kuvvetlendiren bu telgraf; halkın direnme isteğini bir kez daha tazelemişti.
Kuşatma başladıktan sonra Antep halkı içerisinde büyük bir açlık baş
göstermişti. Bu sebeple; Antep etrafındaki kuşatma hattının yarılarak Antep
müdafilerine yardım edilmesi gerekiyordu.
1 Ocak 1921 tarihinden
Antep'te açlık korkunç bir hal almıştı. Herkes ekmek arıyordu. Heyet-i Merkeziye
bu durum karşısında bir açlık beyannamesi yayınlayarak, dışarıdaki birliklerden
bir kez daha yardım istedi.
Fransızlar açlık tehlikesiyle karşı karşıya
bulunan Antep halkını tehdide başlamışlardı. 1 Ocak 1921 günü General Gouraud
Anteplilere teslim teklifinde bulundu. Bu teklifte, Sevr Antlaşmasının
uygulanmasını istiyordu. Fransız idaresi tanınacak, cephane ile adları verilen
kişiler teslim edilecekti. Bu teklifte diğer teklifler gibi kabul edilmemiştir.
Fransız muhasarasının artması sonucunda, Antep'i müdafaa eden şehir
içindeki birlikler bir huruç hareketi yapmaya karar verdiler. 2. Kolordu
Komutanlığı böyle bir baskın hareketinin 4 yada 5 Şubat gecesi yapılmasını uygun
buluyordu. Fakat çıkış hareketi, şehir içindeki müdafilerin hazırlıklarını
tamamlayamaması nedeniyle yapılamamıştı. Bunun üzerine 2.Kolordu Kumandanı
Kurmay Albay Selahattin Adil Bey, 6-7 Şubat 1921 gecesi Antep müdafilerine
gönderdiği emirde: “…Bu gece kuşatma hattını yarıp çıkmadığımız takdirde
dışarıdaki kuvvetlerin sizlere bir daha yardım imkanı olmayacağını kesin olarak
bildirmek zorundayım. Harekan saat 18.00'da topçu ateşimizle başlayacaktır.
Yiyeceklerinizi içerde kalanlara terk ediniz. Sizin her halde çıkmanızı rica
ederim.”diyordu.
Bu karar üzerine dışarıya çıkacaklar Ahmet Çelebi'de
toplandı. Bunlar da huruç hareketine iştirak edenleri takip edeceklerdi. Huruç
Hareketi Salavat yokuşuna ve Perilikaya istikametine doğru hazırlandı. Bu
harekata Mustafa Fevzi Bey komutasında Yıldırım Taburunun birinci, ikinci ve
üçüncü bölükleri ile semt efradı iştirak etti. Müşterek hareket bütün hazırlığı
ile tamamlandıktan sonra, 6 Şubat'ta beş subay, dörtyüzelli erden oluşan ilk
kafile çıkış hareketinde başarılı oldu. Bununla beraber Fransızlar civardaki
kuvvetlerle yaptıkları karşı hücumla durumlarını kısa zamanda düzelttiklerinden
ancak bu kadar insan dışarı çıkabilmiştir.
Son durum üzerine Antep halkı
ve müdafiler, iaşe yardımı yapıldığı takdirde çıkış yapmak istemediklerini ve
savunmaya devam edeceklerini bildirdiler. Kolordu halinde buna imkan olmayacağı
anlaşıldığından müdafilerden, arzu edenlerin her an kılavuzlarla çıkış
yapabileceklerini bildirdi. 7-8 Şubat 1921 gecesi de 50 kadar savaşçı Antep'ten
dışarıya çıkmaya muvaffak oldu.
8 Şubat 1921'de aralıklı atışlar devam
ederken, aynı günü sabahı Özdemir Bey ve hükümet erkanının dışarı çıktıkları
öğrenildi. Halk telaşa düştü. Şehrin ileri gelenleri, Heyet-i Merkesiye Reisi
Ferit Bey olduğu halde, hastane haline gelen Şeyh Camii'nde toplandılar. Uzun
tartışmalardan sonra şehrin tesliminden başka bir çıkar yol olmadığına karar
verdiler. Şehrin teslim şartlarını görüşmek üzere Fransız kumandanlarına bir
mektup yazarak randevu istendi.
Kararlaştırılan saatte Dr. Mecit Bey
başkanlığındaki Türk Heyeti Fransız karargahına gitti. Uzun görüşmeler ve
tartışmalardan sonra teslim anlaşması hazırlandı. Heyet; Şeyh Camiinde toplanan
şehrin ileri gelenlerine, yeni şartları okuyup anlatarak imza için yetki istedi.
9 Şubat 1921 Çarşamba günü saat 10.00'da Fransız Karargahına giden delegeler bir
gün önce hazırlanan şehrin teslim protokolünü imzaladılar.
An bir
maddeden oluşan teslim protokolüne göre: “… Antep Fransız mandası altına
girecek, ordu birlikleri harp esiri olarak kabul edilecek, bütün silah ve harp
gereçleri Fransızlara teslim edilecek, Türk olsun Ermeni olsun bütün halka eşit
işlem yapılacak ve güven altında bulundurulacaktı…”
Bu protokolden sonra
Fransızlar şehre girdiler. Kendilerince asayiş bakımından gerekli gördükleri
yerlere karakollar yerleştirdiler. Halka yaranmak ve gönüllerini kazanmak için
Hükümet civarına kamyonlarla un, şeker, yiyecek getirerek halka dağıttılar.
Fırınları açarak ekmek yaptırıp muhtaçlara parasız verdiler.
Çok üstün
düşman kuvvetlerinin topçu ateşi altında, açlık içinde, savaşa devam eden
Anteplilerin direnişi bütün Türkiye'de dikkatle takip edilmiştir. Batı
Cephesinde Kurtuluş Savaşının başlayacağı günlerin arifesinde 8 Şubat 1921
tarihinde 93 Sayılı Kanun ile Büyük Millet Meclisi ilimize “GAZİLİK” unvanı
vermiş, Ayıntab adı Gaziayıntab olmuştur.
MİLLİ MÜCADELE KAHRAMANLARI |
|
ŞEHİT KAMİL
21 Ocak 1920 Cuma günü, 14 yaşındaki Mehmet Kâmil annesiyle dedesinin
evinden geliyorlardı. İkisinin de sırtında hasır örmek için dedesinin evinden
aldıkları parçalar vardı. Fransızlarla harp daha başlamamıştı. Vakit akşam
üstüydü. Fransızların fırın olarak kullandığı bir binanın önünden geçerken,
Kozanlı tarafından gelen birkaç Fransız askeri birden Mehmet Kâmil'in annesinin
önünü kesip peçesini açmak istediler. Mehmet Kâmil'in annesi bir yandan
bağırıyor bir yandan da peçesini açmak isteyen Fransız askerlerine karşı
kendisini müdafaa etmeye çalışıyordu. Anasının saldırıya uğradığını gören Kâmil
yerden aldığı taşları Fransız askerlerine atıyordu. Tam o sırada ortalığı bir
çığlık kapladı. Mehmet Kâmil, Fransız askerlerinin tüfeklerinin süngüsüyle şehit
edilmişti. Mehmet Kâmil'in katledilmesiyle Antep müdafaasının ilk şehidi
verilmişti.
ŞAHİN BEY
1877'de Gaziantep'in Bostancı
Mahallesinde doğmuş, 1899'da Yemen'e er olarak gitmiştir. Şahin Bey'e bu lakap
halk tarafından verilmiştir. Asıl adı Mehmet Sait'tir. Yemen'de vazifesinde
gösterdiği başarı neticesinde başçavuş olmuştur. 1911'de Trablusgarp Savaşlarına
gönüllü olarak katılmıştır. Balkan Savaşlarında, Birinci Dünya Savaşında
Çanakkale, Romanya, Filistin cephelerinde savaşmıştır. 1917 Ekim'inde ise Sina
Cephesinde görev almış ve rütbesi teğmenliğe yükselmiştir. Bu arada İngilizlere
esir düşmüş ve Mısır'da Seydi Beşir Kampı'nda Aralık 1919'a kadar kalmıştır.
Mütarekeden sonra İngilizler Türk esirleri serbest bırakmışlar ve Şahin Bey de
13 aralık 1919'da İstanbul'a gelmiştir. Ali Rıza Paşa kabinesinde Harbiye Nazırı
olan Cemal Paşaya müracaat ederek Antep'e yakın olan Birecik İlçesi Askerlik
Şube Başkanlığı'na tayin olmuştur. Bu esnada Fransızlar, Antep'teki konumlarını
güçlendirmek için Katma-Kilis-Antep yolu ile takviye kuvvetleri getirmekte ve bu
yol üzerinde serbestçe hareket etmekteydiler.
Antep Savunması'nı her
şeyin üstünde tutan Şahin Bey, Çapalı Köyüne giderek burayı merkez yaptı, 100
kişilik bir kuvvet oluşturdu. Bir süre sonra Ulamasere gibi üç önemli yerde
siperler kazdıran Şahin Bey, yolun kontrolünü tamamen sağladı.
3 Şubat
1920 tarihinde Kilis'ten Antep'e hareket eden iki bölüğün himayesindeki 150
arabalı bir Fransız erzak kolu Şahin Bey kuvvetleri tarafından Kertil'de pusuya
düşürülerek geri dönmek zorunda bırakılmıştır.
4 Şubat 1920'de Kilis
yoluna hakim olan milli kuvvetler telgraf hatlarını tahrip ederek, Fransızların
Kilisler olan her türlü irtibatını kesmişlerdi. Bu esnada Antepliler, bir
taraftan Şahin Bey'e cephane ve erzak göndermekte, diğer taraftan şehir içi
teşkilatının tanzimine çalışmaktaydılar.
Fransızlar, 18 Şubat ‘ta bu
yoldan geçmeyi bir daha denediler fakat Şahin Bey kuvvetlerince mağlup edilerek
Kilis'e geri çekildiler.
Fransızlarla ilk önemli çarpışma, Kızılburun
tepelerinde, Kilis Kuvâ-i Milliye kuvvetlerinin de işbirliği ile yapıldı. İkinci
büyük çarpışma, Kertil civarında oldu. Fransızlar Türk birliklerinin bulunduğu
sahaları top ateşi ve makineli tüfek yağmuruna tutmaları üzerine Türk birlikleri
çekilmek zorunda kaldılar. Savaşın üçüncü gününde, Şahin Bey hiç uyumamıştı.
Oradan oraya koşarak kuvvetlerinin direniş gücünü artırmaya çalışıyordu.
Fransızlar Şahin Bey'in kuvvetleri üzerine son kez top ve makineli
tüfeklerle saldırdılar. Top ve mermi yağmuru altında sadece tüfekle karşı
koymanın ölümle neticeleneceğini anlayan Şahin Bey'in kuvvetleri geri çekilmeye
başladı. Şahin Bey'in yakınında bulunan arkadaşları birlikte çekilmek için Şahin
Bey'e ısrar ettiler. O, çekilmeyi her defasında reddetti. Elmalı Köprüsü
taşlarını kendine siper ederek Fransızlara ateş etmeye devam etti. Şahin Bey
Fransız piyadelerinin süngü darbeleri altında 28 Mart 1920 tarihinde şehit
düştü.
KARAYILAN
Asıl adı Mehmet olan Karayılan;
Gaziantep'in 40 km. kuzeyinde Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesi Höcüklü köyü
Elifler mezrasında 1888 yılında doğmuştur.
Karayılan, hayvan sürüleri
bulunan ve çevresine göre zengin sayılan bir köylü ailesine mensuptu.
Karayılan'ın babası 1904 yılında Ermeni eşkıyaları tarafından obasına yapılan
baskın sırasında şehit edilmiştir. Bu tarihte Karayılan 16 yaşındaydı.
Genç yaşta yalnız kalan Karayılan, kendi kendine okuma-yazmayı öğrenmiş,
bir süre köy imamlığı yapmıştır.
Birinci Dünya Savaşı'nda Rus Cephesinde
savaşmış, çeşitli yararlıklar göstermiş ve çavuşluğa terfi ettirilmiştir. Bu
savaşta ayağından yaralanarak Malatya Hastanesi'nde tedavi edilen Karayılan,
daha sonra köyüne dönmüştür. Hükümet kuvvetleriyle birlikte eşkıya Bozan Ağa'yı
vurmuş, avanesini dağıtmıştır.
Antep savaşı şiddetlenince çetesiyle
Karabıyıklı'da düşmana ilk ve kesin darbeyi indiren Karayılan, Kuvâ-yi Milliye
safına katılmıştır. Daha sonra Dülük köyüne gelerek şehri kuşatan Fransız
çemberini yarmış ve Antep'e girmiştir. Karargah olarak önce Bekirbey sonra
Karagöz camisini kullanmıştır. Şehir içi ve şehir dışı savaşlarına katılmıştır.
Kendisine Şıhın Dağı'ndaki ( Sarımsak Tepe ) Fransızları püskürtmesi emri
verilen Karayılan, bu çarpışmada ( 24 Mayıs 1920 tarihinde ) şehit düşmüştür.
Bu olayla birlikte Karayılan ismi, Antep Halkını temsil eden
kahramanlardan biri olmuştur.
ATATÜRK'ÜN GAZİANTEP'E GELİŞİ |
|
Türk Milleti'ni en iyi tanıyan büyük Atatürk'ün Gaziantep'e geliş tarihi
olan 26 Ocak 1933 günü, Gaziantep halkı yollara dökülmüştü. Caddeler tıklım
tıklım dolmuştu. Alkışlar, Varol! sesleri duyuluyor, sevinçten bağıranlar,
ağlayanlar görülüyordu.
Atatürk, Başkarakol'da arabasından indi, halkı
selamladı. Halkın kalabalık ve heyecanlı oluşu, caddede yürümeyi imkansız hale
getirmişti. Alınan bütün tedbirler boşa gitti. Halk, Atatürk'ü daha yakından
görmek ve ellerinden öpmek istiyordu. Savaşlarda büyük ıstıraplar çekmiş Antep
halkı, büyük kurtarıcısını heyecanla bağrına basmak için çılgına dönmüştü.
Yaşa!, Varol! sesleri ve alkışlar arasında tekrar arabasına binen Atatürk,
Atatürk Bulvarı'nı takiben bugünkü Şahinbey İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü
binasına, o zamanki Halkevi ve parti binasına geldi. O sırada saatler 11.00'ı
gösteriyordu, günlerden Perşembe, hava açık ve güzel, Ramazan Bayramı
arifesiydi. Halk coşkun bir sel gibi taşıyor, Yaşa!, Varol! sesleri her tarafı
çınlatıyordu. Atatürk parti binasında biraz dinlendi. Gelenleri kabul etti ve
onlarla görüştü. Şehir Meclisi Atatürk'e verilmek üzere o zamanki parti başkanı
Ömer Asım Aksoy'un hazırladığı “ Antep Hemşehriliği ” tutanağını ittifakla kabul
etmişti. Hemşehrilik beratının Gazi'ye sunulması görevi Belediye Başkanı Hamdi
KUTLAR'a verilmişti.
27 Ocak 1933 tarihinde Gaziantep Nüfus
Müdürlüğü'nde, yaşlı bir katip, meşin kaplı büyük bir deftere şu kaydı
geçiyordu.
BELEDİYE MECLİS KARARI
Ulu Önder 26 Kanunisani
( Ocak ) 1933 tarihinde şehrimizi şereflendirdiler. Şehrimiz için ebedi bir
saadet kaynağı olan bir tarihi günde toplanan şehir meclisi yüce Halâskâr için
halkımızın taşıdığı sonsuz minnet ve şükran duygularını ifade etmek üzere Büyük
Atatürk'e Gazi yurdun hemşehriliğini arz etmeyi kararlaştırdı. Ve şu mazbatayı
tanzim etti. Tarihi yüksek kıymetine binaen aşağıya alıyoruz.
Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Türkiye'nin bânisi ve en
büyük milli rehberidir. İşgal edilen yurdumuzun istiklalini temin için milli bir
cihat açmış ve milletin Başkumandanlığını yaparak Türkiye'yi kurtarmıştır.
Bundan sonra idari, fikri, iktisadi, ilmi, bir çok inkılâplar meydana getirerek
yurdumuzu mütemadiyen yükseltmiş ve yalnız Türkiye'de değil bütün dünyada
tarihin en büyük Kumandanı, en büyük inkılâpçısı, en büyük ilim ve fikir adamı
olarak tanınmıştır.
İşgal edilmiş olan Gaziantep'te bu mücadele ve
inkılâplarda Büyük Liderin yaktığı ışık arkasından koşmuş, vesaiti harbiyesi
olmadığı halde her şeyden evvel tek başına onbir ay mücehhez Fransız ordusuyla
çarpışmış, şehrin bombardıman edilmesinden, mitralyözlerle taranmasından, hücuma
uğramasından yılmamış; Fransızlarla harben teslim olmamış; bu suretle milli
mücadelenin şanlı bir sahifesini yazmış ve tarihe emsali bulunmaz bir
kahramanlık namı bırakmıştır.
Bunun için Büyük Millet Meclisi bir
Mustafa Kemal'e bir de Antep'e Gazilik madalyası takmıştır.
Gazi
Halâskâr, Gazi şehre 26 Kanunisani 1933 tarihinde ilk defa teşrif
buyurmuşlardır. Gaziantep Ahalisinin hissiyatına tercüman olan belediye meclisi
bu çok ulvi levhanın hatırasını ebedileştirmek için şehrin fahri hemşehriliğini
cumhuriyet Halk Fırkasının daimi, umumi reisi olan adaşına arz ve takdim etmeye
ve Gaziantep Cumhuriyet halk fıkrasının bulunduğu Bey mahallesi nüfusuna bu
kaydı tescil ettirmeğe karar vermiştir.
26 Kanunisani 1933
Reis
Aza Aza Aza
A.Hamdi Kutlar H.Mehmet Abdulkadir H.Fuat
Aza
Aza Aza
Aza
Ali Hulusi Abdulsamet Hasan
Aza Aza Aza Aza
Cemil İbrahim Sait
M.Avni
Aza
Aza Aza Aza Aza
Hüseyin Süleyman Ahmet Halil
H.Ömer
Aza
Aza Aza Aza
Sabri M.Fehmi Reşit
Mahmut
Bu mazbatayı
T.D.K. Genel yazmanı Ömer Asım AKSOY hazırlamış; Diş Doktoru H.Cemil KARSLIGİL
heyecanlı bir sesle okumuştur.
Evet 27 Ocak 1933 tarihinde yapılmıştı bu
kayıt ve Türk'ün Gazisi Mustafa Kemal, Türkiye'nin Gazisi Gaziantep'in nüfus
kütüğüne “ Hemşehri ” olarak o gün kaydedilmişti.
27 Ocak Ramazan
Bayramı idi, Atatürk üstü açık bir araba ile belediyeye geldi. Lacivert bir
elbise, gri kravat ve siyah iskarpinler giymişti. Halılar döşenmiş
merdivenlerden ağır ağır çıktı. Şehir Meclisi odasına girdi. Şehrin
ihtiyaçlarını, bütçesini ve yapılacak işlerini sorarak bilgi aldı. Şehir Meclisi
üyeleri bazı isteklerde bulundular. Atatürk, şöyle dedi : “ Antep güzel şehir,
Gaziantepliler vatanperver, cesur ve çok çalışkandır. Bu şehir her şeye
layıktır. Gereken yardım yapılacaktır. ”
Atatürk'ten Gaziantep'e bir
lise açılması istenmişti. 1 Şubat 1933'de Gaziantep'te ilk lise açıldı.
Gaziantep Ortaokulu Lise haline getirildi.
Atatürk 27 Ocak 1933 günü
saat 10.00'da halkın coşkun tezahüratı arasında Gaziantep'ten ayrılmıştır.
Kanun No 93, 6 Şubat
1921
Madde 1- Ayıntap Livası merkezi olan Ayıntap kasabasının namı
Gaziayıntap'a tahvil edilmiştir.
Madde 2- Bu kanunun icrasına (
uygulamasına ) dahiliye ( içişleri ) vekili memurdur.
Madde 3- İş bu
kanun tarihi neşrinden ( yayınlandığından ) itibaren mer'idir ( uygulanır ).
20 Ekim 1921'de Ankara İtilafnamesi ile Fransızlar Antep'i terk etmeyi
resmen kabullendiler. Gerçekte ise Fransızlar 8 Şubat 1921'de Antep Türkleri ile
yaptıkları mütareke ile işgallerinin geçici olduğunu belirterek Antep'i terk
etmeye söz vermişlerdi. 25 Aralık 1921'de Ankara'ya bağlı kuvvetler, Gaziantep'e
girmişlerdir. Her yıl 25 Aralık Gaziantep'in kurtuluş günü olarak
kutlanmaktadır.
|